Dosya

Posthümanizmin Açtığı Alan: Çocuk Edebiyatında İnsan-İnsan Olmayan Ayrımı

Robotum Zeytin’in anlatıcı karakteri Uğur’un birlikte oyunlar oynadığı, taklitler yaptığı Zeytin aslında bir robot değil, Uğur’a armağan edilmiş bir oyuncaktır.

Antroposen kavramının duyulmasından çok önce tartışılmaya başlanan, insan çağına (antroposen) girilmesiyle daha yüksek sesle eleştirilen insan-insan olmayan ayrımı farklı disiplinlerde ve çalışma alanlarında insanın öncelikli konumunun alaşağı edilmesiyle ortadan kalktı. Aydınlanma çağının üstün insan felsefesi, insanın özellikle doğa karşısında önceleri yıkıcı, tahrip edici ve yok edici gücü ve sonrasında, gelişen teknolojiyle de beraber, savunmasızlığı karşısında yeni tanımlamalara ihtiyaç duydu. Bugün posthümanizm kuramı çerçevesinde yeniden irdelenen insan-insan olmayan ilişkisi insan olma durumunu insanın yönetemediği değişimler bağlamında ele almaktadır. Farklı disiplinlerden beslenen bir kuramlar bütünü olarak da tanımlanan posthümanizm “sürekli değişen bir dünyada oluşan ve yenilenen kimliklerin, geçirgen bedenlerimizin ve gezegenin nüfusunu oluşturan tüm kişilerin (insan, hayvan, bitki ya da sentetik bedenler) arasındaki dinamik ağları ve karşılıklı etkileşimleri anlamamıza olanak sağlamaktadır” (Ağın 3). Dijital dönüşüm, genetik bilimi ve siborg teknolojiler gibi insanı ilgilendiren tüm disiplinler ve alanlarla ilişkilendirilebilen posthümanizm, bu kapsayıcı yönüyle anlaşılması ve kabul edilmesi zor argümanlar sunmaktadır. Kavramsal bir çerçeve çizmenin zorluğu göz önünde bulundurulduğunda, insan sonrasını anlama uğraşında edebiyat ve sanatın gerçeği anlamlandırma işlevinden yararlanmanın kaçınılmazlığı da ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle öncelikli konumunu kaybeden insanın, insan-sonrası bir kimliği özümsemesi edebiyat ve sanattaki insan-sonrası temsilleriyle yüzleşmesi üzerinden mümkün olmaktadır.

İnsan kavramını insan-hayvan, insan-makine, insan-insan olmayan gibi karşıtlıklar üzerinden düşünmenin imkansızlığı karşısında edebiyat ve sanat yeni tanımlamalar yapma imkanları sunmaktadır. Bu bağlamda posthümanist izlekler taşıyan edebiyat ve sanat eserleri insan, ekoloji, cinsiyet, teknoloji gibi kavramların yeniden sorgulanmasını sağlar. Çocuk edebiyatını posthümanist eleştiri çerçevesinde ele almak ise insan kimliğinin insan-hayvan, insan-doğa ve insan-makine karşıtlığıyla sınırlandırılmadan ele alındığı anlatıları ön plana çıkarır. Bir başka deyişle kavram ve kimliklerin düalist yapıların dışına çıkılarak oluşturulduğu bu anlatılarda insanın hayvanla, bitkiyle, eşyayla, makineyle uyumu ve biraradalığı vurgulanır. Çocuk edebiyatını çocuğun sosyalleşme ve birey kimliğini kazanma hikayesi olarak gören klasik anlayışın ötesine geçen bu bakış açısı, ontolojik karşıtlıkları reddederek insan olmayı felsefik bir tartışma zeminine de taşır.

Çocuk edebiyatını posthümanist kuramlar odağında değerlendirmek insanı ve insan-sonrasını belirli alt başlıklar altında düşünmeyi de gerekli kılmaktadır. Bu sebeple posthümanist çocuk edebiyatı incelemeleri hayvan, doğa, siborg, robot gibi altbaşlıklar altında yapılmaktadır. İnsanı bugüne kadar karşıtı olarak görmüş varlıklarla bir bütün olarak tanımlayan bu yeni ontolojik yaklaşım, çocuk edebiyatında insanın doğayla bütünleştiği, teknolojik gelişmeleri benimsediği yeni yaşam modelleri üzerinden olumlu anlatıların ortaya çıkmasını sağlarken insan-insan olmayan dönüşümleri üzerinden de beden, varlık, özne gibi kavramları insan olma sorunsalı çerçevesinde irdelemektedir. Çocuk edebiyatı araştırmalarında henüz sınırlı sayıda çalışmanın konusu olmuş posthümanizm kuramı, ikili karşıtlıkları (dualism) reddeden doğasıyla aslında çocuk edebiyatıyla yakından ilişkilidir. Gerçeklik-hayal ve gerçek-kurgu ayrımının silikleştiği bu alanda insanın üstünlüğünü vurgulayan hümanist ontoloji de geçersiz kalır. Çocuk edebiyatı, insanı önceliklendirmeyen doğasıyla daha eşitlikçi, barışçıl ve kapsayıcı bir bakış açısını da okura kazandırır. Tam da bu sebeple çocuk edebiyatı, üstün insan figürünü yepyeni argümanlarla yeniden gündeme getiren transhümanizmle değil, insanın üstünlüğünü ve biricikliğini sorguya açan posthümanizmle doğrudan ilişkilidir.  

Bu çalışma, yukarıda bahsi geçen alt başlıklardan “robot” kavramı çerçevesinde insan kimliğini makineleri yöneten üstün ya da makineler karşısında savunmasız bir varlık olarak değil, makinelerle bir arada ve değişen toplumsal koşullara uyum sağlayabilen bilinçli birey olarak sunmaktadır. Yapay zekâ-insan ilişkisinin çocuk edebiyatında nasıl kurgulandığına örnek teşkil edecek iki eser dolayımıyla siborg teknolojilerdeki gelişmelerin insan-makine karşıtlığını geçersiz kıldığı savunulacak, bu gelişmelerin insanı daha üstün ya da makineler karşısında daha güçsüz duruma getirmediği vurgulanacaktır. İncelemeye konu olan metinlerden Robotum Zeytin ve Bizim Evin Robotu yapay zekânın sosyal sorunlarla mücadelede nasıl kullanıldığına dair umut dolu hikâyeleri temsil alanına taşır. Her iki anlatının bir diğer ortak noktası ise sıklıkla karıştırılan transhümanizm ve posthümanizm kavramlarını okur nezdinde netleştiren bir anlatıma sahip olmalarıdır. Bir başka deyişle, transhümanizmin endişe yaratan gelecek algısının aksine posthümanizmin bütünlükçü, gelişmeye açık ve iyimser bir gelecek modeli sunabileceğine dikkat çekilir.

Robert Ranisch ve Stefan Lorenz Sorgner, Post-and Transhumanism: An Introduction adlı çalışmalarında transhümanizmi, “teknolojik gelişmeler sayesinde insanın biyolojik kapasitesinin arttırılması” olarak tanımlamaktadır (7-8).  Gelişmiş bir insan formuna işaret eden bu tanıma göre insan kendi limitlerini dahi aşabilen, tıp ve genetik bilimindeki gelişmelerle daha uzun yaşayabilen ve hatta ölümsüzlüğü düşleyebilen bir varlık olagelmiştir. Transhümanizm alışılmışın dışında ve etik açıdan sorunlu sayılabilecek bir varlık algısı yaratırken, posthümanizm insan olmayı çağın getirdiği değişimlerle birlikte düşünmeyi mümkün kılan bir düşünce sistemi sunmaktadır. Transhümanizmin vurguladığı insanın “sibernetik bir organizmaya veya bedensiz fakat dijital beyinli bir varlığa” dönüşme olasılığı insanın teknolojiyle olan bağını zayıflatmakta, tekinsiz bir gelecek resmi çizmektedir (Ağın 20). Posthümanist düşünce ise teknolojiyi insan karşısında, insandan üstün ya da insanı kontrol eden bir yerde konumlamak yerine insan-makine birlikteliğine vurgu yapmaktadır. Gerçek ve kurgu arasındaki farkın en kolay silinebildiği alan olan çocuk edebiyatı aynı zamanda insan-hayvan, insan-makine karşıtlığını reddeden posthümanist düşüncenin net ifade şansı bulabildiği bir yaratım ortamıdır. Joe Jaquez’in de belirttiği gibi insan ve insan olmayanı anlamada ihmal edilmiş bir kaynak olan çocuk edebiyatı, insanlığın mutlak hakimiyetini ve doğasını da sorguya açmaktadır (6).

Koray Avcı Çakman’ın Bizim Evin Robotu kitabında temsil edilen “on parmağında on marifet” olan teknolojik robot ve Buket Çetin’in Robotum Zeytin kitabında “yaraları iyileştirsin diye” gönderilen robot oyuncak, Haraway’in Siborg Manifestosu’nda bahsettiği gibi “kurgusal bir yaratık olmanın yanı sıra toplumsal gerçekliğe ait bir yaratıktır” (2). Bir başka deyişle yarı makine yarı organizma olan bu karakterler, endüstrinin fabrika üretimi tek tip makinelerinin aksine kendi öznelik durumları bulunan “melez” yaratıklardır. Metinlerin yakın okuması robot tasvirlerindeki bu melez yapıya, insan-makine karşıtlığının silikleştiğine dair örnekler sunmaktadır. Bizim Evin Robotu’nun robot karakteri karton kutu içinde fabrikadan eve gelmiş, kullanım kılavuzu olan bir makinedir ancak ev halkının “huyunu suyunu” bilmediği bu robotu, anlatıcının dedesi “takım elbisesi ve kravatıyla” beklemektedir (11). Kurulum işlevi bittikten sonra çalışmaya başlayan bu insan-dışı makine, evdekilerden hiçbir komut almadan hareket eder; çiçekleri sulamaya, çay doldurmaya kendisi karar verir. Sorulan soruları cevaplar ve kendini tanıtabilir. Bir isminin olmadığını fark ettiğinde susar. Kendi eylemliliği (agency) olan bir robot, insanın tam karşıtı olarak konumlandırılan bir öteki değil, onunla birlikte var olabilen bir karakterdir. Nitekim bir robot ya da makine olarak adlandırılmamış, “Mülayim” adını alarak kimlik kazanmıştır. Benzer şekilde Robotum Zeytin kitabının robot karakteri adını barışı temsil eden bir ağaçtan almış olan Zeytin’dir. Önceleri anlatıcının/çocuk karakterin yönlendirmeleriyle hareket eden Zeytin, daha sonra kendi başına hareket eden ve inisiyatif alan bağımsız bir karaktere dönüşür. Anlatı sonunda kendi kimliklerini bulan ve eylemlilik sergileyen bu kurgusal makineler, çevre tahribatı ve savaş gibi sosyal sorunlar karşısında harekete geçerek toplumsal bir gerçekçilik kazanırlar.

Robot sözcüğünün Çekçe’de zorla/emirle yaptırılan iş anlamına gelen “robota” sözcüğünden geldiğini belirten Jaquez, bu etimolojik kökenin bizlere robotların insanların hizmetine sunulmuş makineler olduğu çıkarımını yaptırdığını belirtir (178). Her ne kadar kolları, bacakları ve yüzleriyle insansı bir form almış olsalar da sadece söyleneni ya da programlarına kodlananı yapıyor olmaları onların salt makine olarak görülmelerine sebep olur. Rodolphe Gelin’in 2019’da Aylak Kitap’tan çıkan Robotlar ve Yapay Zekâ metninde yalan söyleyen ve hırsızlık yapan robotlar vardır ancak bu eylemler robotların kendi kendilerine değil, yazılımlarına insan müdahalesi sonucu yaptıkları eylemlerdir. Zaten anlatıda robotlu bir yaşamda ortaya çıkabilecek etik sorunların temelde insanların art niyetinden kaynaklanabileceği okura düşündürülür. Kitap güçlü bir kurguya sahip olsa da robotları kodlanandan ötesini yapamayan, gerçekleştirdiği eylemin sebebini bilmeyen makineler olarak tasvir eder ve insanla arasına alışıldık, keskin sınırı tekrar çizer. Koray Avcı Çakman ve Buket Çetin’in kurguları ise robot-karakterleri anlatının baş karakteri olarak konumlandırarak gerçek-gerçeküstü ayrımını ortadan kaldırır. İnsan-makine karşıtlığının silikleşmesinin en çarpıcı örneği, Çetin’in anlatısında Uğur isimli çocuk karakterin, zihninde robotu Zeytin’i kendisine dönüştürerek yaşadığı her şeyi ona da yaşatmasıdır. “Yaşadığım her şeyi Zeytin’e anlatırdım. Zeytin’e anlatırken onu Uğur yapardım. Yani benim yerime koyardım. Böylece anlattığım olay ne ise, aynısını Zeytin de yaşamış olurdu” (13). Makineden insana bu hayali dönüşüm robotu bir öteki olarak resmetmeyi reddederek posthümanist anlayışı teknofobiyle birlikte düşünen distopik algıya da cevap vermektedir. Gerçekten de bir siborg mekanizma olarak düşünülebilecek robot, insandan ayrı değil insanla bütünleşebilen bir varlık olarak sunulmuştur. Benzer şekilde Çakman’ın anlatısında Mülayim adlı robot, evin dedesi Mehmet İlhan’ın sözleriyle alıntılanacak olursa, “bu akşam düşünceli gözüküyordu” (23) cümlesinin öznesi konumunda, insansı özellikler kazanmış bir robottur. İnsana ait olduğu düşünülen özelliklerin robotlara atfedilmesi her iki anlatıda da sıklıkla karşılaşılan bir durumdur ve bu yönüyle anlatılar çocuk edebiyatında posthümanizmin geçirgen kimlik vurgusuna örnek teşkil etmektedir.

 

Sonuç Yerine

İnsanın makineye, makinenin insana dönüştüğü anlatıların okurlara yeni, zevk veren, karışık ve bir o kadar da provokatif bir okuma eylemi sunması, insanla ilgili kesin sınırları esnetmesi (Badmington, 2012) posthümanizmin edebiyata önemli katkılarından biri. Özellikle çocuk edebiyatında robotun ne sadece bir makine ne de sadece bir oyuncak olması karakterleştirmedeki geçirgenliği de göstermektedir. Robotum Zeytin’in anlatıcı karakteri Uğur’un birlikte oyunlar oynadığı, taklitler yaptığı Zeytin aslında bir robot değil, Uğur’a armağan edilmiş bir oyuncaktır. Uğur hayalinde onu bir robot olarak canlandırmış, anlamlandıramadığı savaş gerçeğinden kaçmak için kendisine robotlarla birlikte hareket ettiği bir mücadele alanı yaratmıştır. Şehrini etkileyen savaş yüzünden ailesiyle birlikte göç etmek zorunda kalan, gittikleri yeni şehirde dışlanan, okuldaki arkadaşlarından şiddet gören Uğur, şahit olduğu tüm kötülükleri alt etmek için Zeytin’e ve onun gibi başka robotlara kurtarıcı rolü yükler ve hayalinde insanları tüm kötü düşüncelerinden, hırslarından arındırır. Zeytin anlatı boyunca, Uğur’un korkularıyla yüzleşmesini sağlayan, ona hatalarını fark ettiren, hayal kurduran ve duygularını ifade etme alanı açan bir oyuncaktır. Bu yönüyle Zeytin, Children’s Literature and the Posthuman kitabında da örneklendirildiği gibi, masadan atlayıp yenmekten son anda kurtulan kurabiye adamlardan, sahipleri arkalarını döndüğünde toplantılar yapan, dönümlerce tarlalarda macera peşinde koşan oyuncaklardan farklı değildir. Çocuk edebiyatında varlık kavramı sadece bedenin ya da mekânın sınırlarıyla ifade edilen bir kavram olmanın çok ötesine geçerek her seferinde insan olmayı sorguya yeniden açmıştır. Bizim Evin Robotu’nda Mülayim çocukların oyuncağı, annenin ve dedenin arkadaşı ve sokaklarda çevre eylemleri yapan bir mahalle sakini gibi farklı kimliklere sahiptir. Mekân olarak ev onu hiçbir zaman bir robot olarak kodlamaz. Uğur’un hayalgücü Zeytin’e oyuncak, kurtarıcı robot ve taklit ettiği insanlar gibi farklı kimlikler yüklerken, Mülayim kendisini ailenin bir ferdi olarak kabul ettiren eylemleriyle gerçek-hayalgücü ayrımını ortadan kaldırır. Gerek gerçek gerekse hayali bir robottan bahsediyor olsun, her iki eser de insan olma durumunu önemli toplumsal sorunlar çerçevesinde düşündürür. İnsanın doğayla, toprakla, diğer insanlarla ve kendisiyle olan ilişkisi insan-makine ya da insan-insan olmayan ayrımının ortadan kalktığı bir düzlemde bambaşka açılardan düşünülmeye başlar.            

 

Kaynaklarça

Ağın, Başak. Posthümanizm: Kavram, Kuram, Bilim-Kurgu. Ankara: Siyasal Kitabevi, 2020.

Clarke, B ve Rossini, M. (Ed). The Routledge Companion to Literature and Science. London: Routledge, 2012.

Çetin, Buket. Robotum Zeytin. İstanbul: Altın Kitaplar, 2020.

Çakman, Koray Avcı. Bizim Evin Robotu. İstanbul: İthaki Çocuk, 2021.

Gelin, Rodolphe. (2017). Robotlar ve Yapay Zekâ. İstanbul: Aylak Kitap, 2017.

Haraway. Donna. Siborg Manifestosu. Geç Yirminci Yüzyılda Bilim, Teknoloji ve Sosyalist-Feminizm. Çev. Osman

Akınhay. İstanbul: Agora Kitaplığı, 2006.

Jaques, Zoe. Children’s Literature and the Posthuman. Animal, Environment, Cyborg. New York: Routledge,

2015.

Ranisch, R. ve Lorenz, S. (Ed.). Post- and Transhumanism: An Introduction. Frankfurt am Main: Peter Lang,

2014.